Özgür Birey Olmak
“Ben hiçbir șeyin simgesi olmak istemiyorum. Ben yalnızca benim.” * (Ayn Rand)
Ayn Rand özgür birey olmak üzerine yazmış, bu konuya kafa yormuş bir yazardır. O yazdıklarını bireyi temel alarak yazmıştır.
Onun dediği gibi, “Dünyadaki en küçük azınlık bireydir.”
Daha birey bile olmadan bir şey olduğumuzu ve insanlar, toplum için kendimizi feda ettiğimizi düşünüyoruz. Oysa şöyle bir düşünelim; denildiği gibi kendine faydası olmayanın başkalarına da faydası olmaz. Birey olmayanlar sağlıklı bir toplum oluşturamaz.
Etrafımıza bakalım, içinde yaşadığımız topluluklarda sorgulayan birey son derece az sayıdadır.
Çünkü aidiyetler insanı bir gruba, kuruma, yani sürüye katılmaya zorlar.
Özellikle sol literatürde birey kelimesi tarihsel olarak çoğunlukla olumsuz olarak algılanmıştır. Hep bireyin bir değerinin olmadığı teması işlenmiş, bireyleri tek başlarına değersiz hissettiren yöntemler geliştirilmiştir partilerde, örgütlerde ve çevre ve gruplarda. Birey her zaman bir “biz” gölgesi altında yaşamak zorunda bırakılmıştır.
Oysa birey tek başına değersizse, ya da onun kendisini değersiz olarak hissetmesi sağlanıyorsa, o zaman o topluluk da değerli olamayacaktır.
Bu sağ ya da dinci anlayış ve kurumlarda daha da kökleşmiş ve bireyi mürit durumuna düşürmüştür.
Aslında birey bile yoktur bu durumda. Çünkü birey olmasına izin verilmez. O sadece bir anlayışın, ideolojinin, inancın takipçisi bir kişidir.
Çünkü bir toplumda özgür birey olabilmek için kişinin içinde yaşadığı toplumun belirli bir aşamaya ulaşmış olması, hem de kişinin kendi özgür birey olma mücadelesini vermesi gerekir diye düşünüyorum.
Ait olma ihtiyacı
Simgelerin peşinde koşuyoruz. Kendimiz belki ölümsüz bir simge olamasak da, ölümsüz sandığımız simgelerin arkasına sığınmak istiyoruz. Bu yüzden ideolojiler, inançlar, liderler, kurumlar v.s. gibi şeylere sığınıyoruz.
Birey olunmalı dediğimde kapitalizmin birer tüketici robota dönüşmüş bireyinden kast etmiyorum. Hem sistemi, hem devletleri, kurumları, aynı zamanda her tür muhalefeti ve kendini sorgulayan, yani kendini özgürleştirme mücadelesinde olan bireyden söz ediyorum.
“Ait olmak yüzünden,
Gündüz Vassaf
kendi portremizi yapma yeteneğimizi yitiririz.
Seçtiklerimize kendimizi öyle kaptırırız
‘ben’ yani birey ile bir yere ait olan ‘biz’ arasındaki
ayrım giderek belirsizleşmeye başlar.” **
Kendini bir “biz”e ait hissettiğinde birey olamamış insan, belki de daha güçlü hisseder benliğini. Ama öyle yapılar, gruplar, kurumlar vardır ki, birey diye bir şey yoktur orada. “Biz” dışında bir kelime yoktur. “Ben” demek ayıp ve yasaktır.
İşte öyle bir kuruma, gruba, çevreye v.s. ait olduğunda kişi, o zaman bir vida olmaktan bile öteye gidemez. Birey ve kișilik olamaz. Ben dediğinde suçlanacak ve ben demekten çekinecektir. Ve böylece kendi kişiliğini, karakterini kendisi ortadan kaldıracaktır en önce.
Denildiği gibi önce özgür bir birey olmaya çalış, ondan sonra ne olursan ol!
Erol Anar
1 Ağustos 2025 tarihinde yayınlanan “Ne kadar çok aidiyetin varsa o kadar az bireysin” başlıklı yazımdan bir bölüm. (erolanar.org)
* Ayn Rand: Hayatın Kaynağı, Plato Film Yayınları, Çevirmen: Belkıs Dișbudak Çorakçı, 2008, İstanbul, e-book, sayfa 719.
** Gündüz Vassaf: Cehenneme Övgü, İletişim Yayınları, 48. Baskı 2024, İstanbul, sayfa 119.

Üstteki görsel: Nita, Pexel. Alttaki görsel: Tim Mossholder, Pexel.
Share this content:
Yorum gönder