×

Hayat yorgunları

Hayat yorgunları

“Vazgeçmiş değilim; yalnızca yorgunum, o kadar.” 

Joanne Greenberg: “Sana Gül Bahçesi Vadetmedim”, Metis Yayınları, Mayıs 2023 İstanbul, Çeviri: Nesrin Kasap, sayfa 118.)

İnsanı hayat yorar. Hayat yorgunları vardır her yerde. Sık sık onlarla karşılaşırsınız.Bir noktaya geldiğinde insan artık ilişkilerinden, toplumdan, tabulardan, üzerinde baskı oluşturan her şeyden yorulmuştur. Bu yorulma bir teslim oluş ya da yukarıdaki alıntıda denildiği gibi bir vazgeçiş de değildir. Tam tersine, hiçbir şeyin anlamlı olmadığını anlamak ve bir dinlenme noktasına kaçıştır bir süreliğine.

Çünkü hayat yorgunudur insan.

İnsan yorgunudur o.

İnsan ilişkilerinin yorgunudur.

İnsan her şeyden yorulur. Yaşamak sırtında bir yük taşımaktır ve Nietzsche’nin dediği gibi o en ağır yük olan kendindir.

“Artık bazı șeylerden bahsedilmesini istemiyordum. Huzur istiyordum. Kitaplar okumak, müzik dinlemek, sabah sabah dağda veya plajda dolanmak istiyordum…” 
Phillippe Dijan
Affedilemeyenler, Ayrıntı Yayınları, Birinci Basım: 2014 İstanbul, Çeviri: Çağdaș Ekin Şișman, sayfa 8.
Tweet

Yaşamak yoruyor insanı bir noktadan sonra, artık insan huzur içinde bir ölüm istiyor. Ben buna tanık oldum hayatım boyunca. Bazı insanlar tanıdım. Örneğin, tanıdığım bir insan ki eşimin yakın akrabalarından birisi olan bir kadındı, kendisi 96 yaşında vefat etti.


Zengin bir kadındı o, hayatının son birkaç yılına kadar ciddi bir sağlık sorunu da yoktu, yakınlarının da sağlık sorunları yoktu; kızının, torununun. Vefat etmeden önce onunla konuştuğumda, sohbet ettiğimde bazen ölmeyi istediğini ifade ederdi. Ama bu ölüm, doğal bir ölüm olmalıydı. Yani artık yaşamaktan yorulmuştu. Her gün aynı şeyleri yapmaktan, aynı yemekleri yemekten, aynı kişileri görmekten belki. 

Ve tanıdığı çoğu insan, geçmişteki kardeşleri, akrabaları, annesi, babası, bütün tanıdıklarının % 90’ı belki vefat etmişti ve artık onlar yoktular. O kendisi de sonsuzluğa karışıp gitmek istiyordu.
İşte bu, yaşamanın getirdiği bir yorgunluktu. Yaşamak, denildiği gibi, insanı yoruyordu insanı, bir noktadan sonra artık yaşamak bile istemiyordu insan.

Ben henüz bir hayat yorgunu değilim. Belki eșimin akrabası gibi 90’lı yaşlara gelirsem ben de yorulabilirim; ama şu an yaşamaktan, her şeye rağmen yaşamaktan keyif alıyorum ve küçük mutlulukların, küçük keşiflerin, küçük detayların peşinde gitmeyi seviyorum.

Ben de çok düş kurmuştum. Hâlâ da bazı düşlerim var. Bunların bazılarını belki gerçekleştireceğim, bazılarını da gerçekleştiremeyeceğim. Ama bunun hiçbir önemi yok. Önemli olan düş kurmanın bana verdiği sonsuz haz ve derinlik. Ama ben de bir anlamda düş kurmaktan yorgunum, tıpkı Fernando Pessoa gibi. Ama yine de düş kurmaktan vazgeçmeyeceğim, ta ki son nefesime kadar. Çünkü yalnızca düş kurmak hayata az da olsa bir anlam katan şeylerdendir.

Kendisinin özellikle sorumlu olmadığı bazı konular insanı artık yorar. O konuları çok konuşmuştur ve artık konuşmak istemez. Çünkü canı sıkılır, o yüzden bu konuları pas geçer. Çünkü artık bir noktaya gelmiştir, artık istediği biraz huzur ve sağlıktır. Başka bir şey elde etmeye ihtiyacı, hırsı ve amacı yoktur. Küçük şeylere sevinir, küçük şeylerden mutlu olur, ayrıntılara dikkat eder ve hayatın içinde, gün içinde mutlu olabileceği şeyler arar.

Tabii ki bunların yanı sıra insanlığın toplumun ortak acılarına da duyarlı olmaya çalışır, ama bu onun birey olarak kendi hayatında küçük mutluluklar aramasını engellemez. Kitap okur, resim yapar, film izler, yürüyüş yapar, sevdiği şeyleri yapmayı sever.  

Dünyada her an kötü şeyler olmaktadır: Ölümler, katliamlar, kazalar, doğal afetler, birçok şey. Dolayısıyla bunlar üzücü şeylerdir. Bir birey olarak başkalarının acılarına duyarlı olan insan bunlara üzülür, ama bu bile onun hayatını kendine zehir etmesine neden olmaz. Neden? Çünkü insan bu hayata yas tutmaya gelmedi. Şurada iki gün yaşıyoruz ve onun tümünü zehir etmeye gerek yok. Yani oturup hayat boyu yas tutmak gerekmez. Herkes ölecek.

Sonuç olarak bu, kendi dünyana kapanıp başka bir şeyle ilgilenmemek anlamına gelmiyor. İlgilen, ilgilenebildiğin kadar katkıda bulun, duyarlı ol, emek ver, mücadele et, ama bir birey olarak kendi hayatında küçük mutluluklar yakalamaya, küçük huzurlar elde etmeye de devam et. Çünkü bu hayatın diyalektiğidir ve bu dengeyi kurmak gerekir. Yoksa yașamanın bir anlamı olmaz. Bu kesinlikle bencillik değil, hayatın içindeki güzelliği ve dinamizmi yakalamaktır. Zaten insan bir noktaya geldiği zaman artık isteyeceği çok şey kalmıyor: Sağlık ve bir avuç huzurdan başka.

Erol Anar

“Nokta kadar menfaat için, virgül kadar eğilme!” adlı yazımdan kısa bir bölüm. 31/08/2025 tarihinde yayınlandı.
Görsel: Tatiana Syrikova.

https://www.kitapyurdu.com/kitap/sana-gul-bahcesi-vadetmedim/5785.html?srsltid=AfmBOorvkdllTT34yDA2Tb8Q0eJXxn8PfYawmvXNf5hkBE8RitzUouYs

https://www.amazon.com/-/es/Philippe-Djian

Share this content:

Yorum gönder